Bize Böyle Ne Oldu?

Yayınlama: 25.10.2023
Düzenleme: 25.10.2023
A+
A-

Çocukluk anıları elbette güzeldir ancak, bizim çocukluk anılarımız daha da güzeldi sanki.
Bizim çocukluk anılarımızın geçtiği yıllardan kastım 80’li 90’lı yıllar…


Henüz kirletilmemiş televizyon ekranlarının, Birkaç kişi tarafından okunmadan eski gazete olduğuna karar verilmeyen gazetelerin ve bu yayın organlarının yayımladıkları her haberin doğruluğunun tartışmaya bile muhtaç olmadığı bir dönemden söz ediyorum…
Hani şu, cumartesi günü gelse de bir Türk filmi seyretsek dediğimiz yıllar. Şimdi gelin hep birlikte o yıllarda yapılan dizilerle, son yıllarda yapılan diziler arasında bir yolculuğa çıkalım ve öncelikle o yılların baş yapıtlarından biri olan “Bizimkiler” dizisi ile başlayalım…
Bizimkiler, 1976 yapımı “Kapıcılar Kralı” filminin senaryosunu yazan Umur Bugay’ın daha sonra bu filmdeki karakterleri geliştirmesiyle ortaya çıktı. Bir apartmanda yaşayan ailelerin kendi aralarında ve çevreleriyle yaşadıkları ilişkileri komik bir dille anlatıyordu.
Dizinin ilk sezonlarındaki hikâyesi Şükrü’nün Erdal Özyağcılar (1989-1997), Savaş Dinçel (1997-2002) çekirdek ailesi, akrabaları ve apartmanda bulunan birkaç karakter etrafında geçerken, seneler geçtikçe ana hikâyenin ekseni kaymış, oyuncu kadrosu
değişmiş, apartman kalabalıklaşmış ve dizide ön plana çıkan bir aile veya karakter kalmamış olsa da dizinin çoğu bölümü Şükrü’nün oğlu Ali’nin (Atılay Uluışık) o bölüm hakkında anlattıklarıyla biterdi.

Ailece bizleri televizyon ekranlarına toplayan bu dizideki hemen her karakter neredeyse aile fertlerimizden akrabalarımızdan biri gibi olmuştu, hatta bazı akrabalarımızı dizideki karakterlerle bile örtüştürdüğümüz de oluyordu elbette.
Kötü araba kullanana “katil”, Her soruna çözerim diye yaklaşımda bulunana “Sedat”, Cimri birine “Halil efendi” ve elbette arada birkaç bira yuvarlayana da “Cemil” dediklerimiz olmuştur elbette…

Şimdi biraz “Biracı Cemil ve Katil lakaplı horozcu Yavuz” karakterlerini biraz yakından inceleyelim. Katil lakaplı horozcu Yavuz apartmana her geldiğinde arabasıyla çöp tenekelerine vurarak geldiğini hissettirirdi, apartmana her girdiğinde ve çıktığında ise horozu mutlaka koltuğunun altında olurdu. Sert bir karakterdi, ama bir o kadar da ezilenden yana idi haksızlığa susmayan bir ağır abi tutumu vardı. Özellikle apartman yöneticisi Sabri beyin kapıcı Cafer’e karşı haksızlık yapması durumunda sert tepki verirdi. Az daha unutuyordum, Katil Yavuz’un özel hayatı da o günün şartlarına göre pek kabul gören bir yaşam tarzı değildi, ancak hiçbir şekilde hiçbir yerde bu konuda bir eleştiri olmadı en azından ben denk gelmedim. Evli değillerdi ama bir hanımefendi ile birlikte yaşıyorlardı ve zaten horozcu Yavuz’a “katil” lakabını da birlikte yaşadığı o hanımefendi koymuştu. Şimdi bütün bunları neden anlatıyorum diye soruyor olabilirsiniz. Gelelim meselenin Alamet-i Farikasına, evet yavuz abi arada bir kapı çaldığında elinde rakı kadehi ile kapıyı açardı, hatta ev içi sahnelerde de birçok kez rakı masasında içerken gördük, Şevket ve Şükrü kardeşler de içerlerdi, Cemil abi desen onun zaten şişe elinden hiç eksik olmazdı, herkesin tek korkusu “Benim adım Cemil!” diye haykırırken pencereden düşmesi idi. Evet alkol ve sigara sağlığa zararlı, hem de oldukça zararlı buradan sağlığa zararlı maddelerin kullanımının iyi bir şey olduğunu falan anlatmaya çalışmıyorum, evinde ya da başka bir yerde içen karakterler vardı eski yapımlarda, lakin biz bunlardan hiçbir tanesini içtikten sonra karısını döverken görmedik! İçtikten sonra ihanet eden birini de görmedik! Hem aldatma hikayeleri de pek işlenmezdi, bir apartmanda yaşayan ailelerin kendi aralarında ve çevreleriyle yaşadıkları ilişkileri komik bir dille anlatıyordu ve her bölümün sonunda Ali’nin seslendirdiği birkaç cümle yüzümüze tatlı bir tebessüm bırakırdı ve doğru uyumaya giderdik.
Efendim gelelim son yıllardaki yapımlara, yapımlara diyorum çünkü sadece bir tanesi üzerinden yürümemiz neredeyse olanaksız ve hemen hepsi birbirinin kopyası, fakat iki ayrı kategoride değerlendirebiliriz.


1. Kategorimiz elbette “mafya dizileri”, hemen herkesin elinde belinde silahlar, lüks otomobiller, lüks villalar, hizmetçiler, entrikalar, çantalar dolusu dolarlarla yapılan pazarlıklar.
2. Kategorimiz ise, yine bunda da silahlar, lüks otomobiller, lüks evler var ama, aşk ilişkileri süsü verilmiş ihanetler, aldatmalar ve şiddet gören kadınlar, çocuklar gösteriliyor. Öyle ki sıkı bir takipçisi değilseniz ve arada bir bakıyorsanız kimin kimi öptüğünü anlamak mümkün değil.
Şimdi bu iki kategorideki karakterlerle ilgili size bir soru yöneltmek istiyorum bu tür dizilerdeki herhangi bir karakterin ne iş yaptığını bilen var mı? Hep yüzeysel olarak bir şirketten söz edilir ama asla kimseyi işinin başında çalışırken göremeyiz, hep bir alacak verecek hesaplaşması vardır “Çantalar dolusu dolarlar” ile gerçekleşen ödemeler vardır ama asla karşılığında alınan bir şey yoktur! Bu paralar kimi zaman bir kirli ilişkiyi örtmek içindir, kimi zamanda bir mafya hesaplaşmasında kesilen cezanın bedelidir!
Peki bunu izleyen çocuklarımız nasıl etkileniyor dersiniz? Hayatı öyle bir şey mi sanıyorlar acaba! Evet bence hayatı öyle bir şey sanıyorlar ve kolaycılık duygusu hâkim oluyor ki, işte bu çok tehlikeli bir durum. Söze 80’li 90’lı yılların eski yapımlarıyla girdim ama, son yıllarda yapılan bu mafya dizileri de medya tarihinin tozlu raflarına kalkmak üzere, çünkü değişen dünya düzeninde teknolojinin hızla ilerlediği günümüzde artık herkes yayıncı oluverdi bir anda, işte bu kolaycılığın bir ürünüdür aslında Tik Tok çılgınlığı, üstelik sadece gençler değil, Saçı sakalı ağarmış sözde din görevlilerinden tutun da, Az önce alelacele namazını kaza etmiş teyzelerle bile karşılaşmak mümkünken, orasını burasını açıp tuhaf hareketlerde bulunanları da bir çoğunuz görmüşsünüzdür, bu da ayrı bir durum.
Neyse efendim, ne diyorduk? Evet Cemil abiler, Yavuz abiler içiyorlardı ama güzel insanlardı. Şükrü beyi de ofisin de çalışırken görürdük, kapıcı Caferi de. Emekli Sabri bey bile evinde özel ders verirdi. Birçok sahnesinde kullanılan doğru imgelerle güzel, olumlu ve yapıcı mesajlar verilirdi, Öyle şimdiki gibi aynı kıza aşık olan iki kardeş ve o iki kardeşin arasında gelgitler yaşayan kadın karakterleri yoktu! Sahi, Bize Böyle Ne Oldu?



Atakan ALTUN

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.